Uzun bir ayrılıktan sonra gözyaşları içinde bir merhaba... Unutursam Fısılda...

Bir ayı aşkın zamandır beynimde uçuşan kelimelere rağmen geçemedim klavyenin başına... Daha doğrusu klavyenin başından hiç kalkmadım da blogun başına geçemedim. Çalışmak, işleri işte yetiştiremediğimden evde yapmak, hastlıkla uğraşmak vs derken bir bakmışım 1 ayı aşmış canım bloguma bir kelime, bir harf yazamayalı... Ama işte bu uzun aradan sonra beni gözyaşlarına boğan Unutursam Fısılda ile yeniden "Merhaba" demek istiyorum...



Yönetmen sineması diye birşey var biliyorsunuzdur. Doğrusu tam tanımı nedir bilmem ama bir yönetmen sineması kendi stili, kendi hikayesini anlatan yönetmenleri kastediyorsa eğer; Pedro Almodovar, Alfred Hitchcock, Ferzan Özpetek ve tabii ki Çağan Irmak aklıma gelen ilk isimler olur benim... Haliyle filmlerini severek izlerim. Hitchcock'un eski filmlerini, Almodovar'ın, Özpetek'in ve Irmak'ın yeni filmlerini hiç kaçırmak istemem, heyecanla beklerim, kendimi kaptırrarak izlerim ve tekrar tekrar izlesem bıkmam... İşte Çağan Irmak'ın yeni filmi "Unutursam Fısılda"nın fragmanını izlediğimde de işte dedim 29 Ekim akşamında ne yapacağım belli oldu. Uzun zamandır ilk kez annem, babam ve teyzemle sinemaya gittik böylece...

Her zaman olduğu gibi size filmin konusunu anlatmayacağım detaylı olarak, ama hissettiklerimle başınızı ağrıtabilirim uzun uzun. Unutursam Fısılda tam bir Çağan Irmak filmi... Ege'den yola çıkan bu hikaye yine İstanbul'da ve yine geride bırakılan aile ve büyük şehirde yalnız verilen bir mücadeleyi anlatıyor bize. Anlatırken de kimi zaman gülümsetiyor, kimi zaman da gözlerinizden yaşlar döktürüyor. 

Beni ise çoğunlukla gözyaşlarına boğdu Unutursam Fısılda. Daha ikinci yarının başlarında gözlerimden süzülmeye başlayan yaşlar filmin sonunda çağlayan olmuş akıyordu. Hani herkes Çağan Irmak ağlatıyor diyor ya aslında bence o ağlatmıyor biliyor musunuz? Biz ağlıyoruz. Yaşadıklarımızı bulduğumuz, hayatımıza veya kalbimize dokunan anları beyaz perdede kocaman izleyince, elimizde olmadan süzülüyor gözyaşları. Nereden mi biliyorum? Şöyle söyleyeyim Issız Adam'ı ilk kez sinemada izlediğimde gözümden 1 damla dahi yaş akmamıştı. Ağlayanlara da anlam verememiştim. Oysa 2. kez izlediğimde göz yaşlarına boğulmuştum. Arada fark eden ne miydi? Hayatıma bir Issız Adamı almış olmamdı belki de... Sorgusuz sualsiz terkedilmişliğime ağlamıştım ikinci kez izlediğimde... En çok da Ada'nın sevgilisinin evine gidip onun çocukluğunun, gençliğinin geçtiği yatak odasındaki sahnede boğulurum gözyaşlarına... İsterdim ki ben de kendi Issız Adamımın odasına oturayım, onun çocukluğuna dokunayım, en saf en temiz olduğu çağlarına bir yolculuk yapayım.

Unutursam Fısılda ise neden bilmem beni geçmişe ve geleceğime götürdü sanki. Filmi o kadar gerçek hissedip yaşamışım ki son sahnede kalkıp adeta ayakta alkışlamak istedim Hümeyra'yı. Sanki gerçekten konserdeydim, sanki gerçekti tüm hikaye. İşte bu duyguyu yaşattıkları için Çağan Irmak'a yönetmenliği ve harika senaryosu için, Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsür, Gözde Çığacı, tabii ki hadime değil ama Hümeyra ve Işıl Yücesoy'a muhteşem oyunculukları için binlerce kez teşekkür etmeliyim. Şöyle karşımda görsem hepsinin önünde büyük bir saygıyla eğilirim. 

Film beni öyle etkilemiş ki gece rüyamda baştan sona bir kez daha izledim ve gözyaşlarıyla uyandım. Tabii o gün işyerinde herkese balon gibi şiş yüzümün hastalıktan değil de filme ağlamaktan olduğunu biraz mahçup biraz dalga geçerek açıklamak durumunda kaldım. Ama pişman değilim... Hissettiklerimi gözyaşlarımla akıtmam imkansız aslında taa gönlümün derinliklerine işledi Unutursam Fısılda... 

Çok sevdiğinde yanında durabiliyorsa sevdiğin herşeyini geride bırakıp çıkabileceğin yolculuğun macerasında asla pişman olunmayacağını bilsem de belki hiç bir zaman elimden tutabilecek "Benimle gel" diyebilcek bir yüreğe sahip olmadığımdan hayallerim için hep kalarak savaşmayı öğrendim ben... Tabii birlikte kurulan hayeller için, ister git, ister kal tek başına savaşılamayacağını da bilirim. O savaşın sonu hep mağlubiyettir ama ne mutlu ki asla pişmanlık değildir. Hayatta yapmadıklarından duyduğun pişmanlık yaptıklarından duyduğun pişmanlıktan daha kötüdür. Çünkü hayat akar gider, bir kez daha yakalayamazsınız aynı anı, tutamazsınız aynı eli, gülemezsiniz aynı şeye... 

O nedenle koşun hayallerinizin peşinden, geride bıraktıklarınız varsa sizinle koşamayanlardır. Keşke onlar da koşabilseler. Ama ne yaparsınız herkes aynı değil kimi kendi kafesini kendi örüyor etrafına sonra da o kafesin dışında kalan özgür kuşlara kızgınlıklarından gökyüzünü dar etmeye çalışıyorlar... Kimi kuşların kanadı kırılıp kalırken kimi özgürce havalanıyor ve her kuşun yuvasına döndüğü gibi illa ki bir gün geri gelip kafestekileri ziyaret ediyorlar...





İşte Unutursam Fısılda'nın hikayesi aslında biraz da bunun hikayesi... Hayatınız, geçmişiniz, geleceğiniz, aileniz, sevgiliniz, umutlarınız, istekleriniz, hayalleriniz ve onlar için göze alabildiklerinizin hikayesi... 

Yorumlar

  1. ayyyyy ağlatıyo ha gidiyim filmde ağlamak ne güzel bişi yaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ağlamak güzeldir...süzülürken yaşlar gözünden sakın utanmaaaa.... ne güzel şarkıdır di mi?

      Sil
  2. meme kanseri yazımda sana bi yanıt var amaaa yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hala yapamadım o mim'i ama en kıza zamanda yapacağım brükselden yeni geldim evi arıyorum pembeleri:))

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...